30 Mayıs 2011 Pazartesi

bu yolculuğun varış durağı başkadır.

Bazen otobüse binerken el sallayacağın kimse olmaz, el sallamasını istediğin ve sana el sallamak isteyen onca kişiye rağmen…  Bazen otobüse binerken hayatının büyük kısmını geride bırakırsın, aşık olduğun adam, sıcacık dost muhabbeti… Hem de hiç birini geride bırakmak istememene rağmen. Gittiğin yerde karşılaşacaklarına dair umudun kalmadığını bile bile gidersin.  Her kilometrede mutluluktan biraz daha uzaklaştığını bilerek, canın acıyarak, buruk bir tebessümle… Hayırlı yolculuklar dilenir, oysa ne kadar aşikârdır hayırların arkada kaldığı. Gitmekle kalmak arasında bocaladığında, seçimi sen yerine başkaları yaptığında parmakların uyuşur önce, ardından kalbin ve sonra vücudunun her hücresi… Beyin hariç, beyin memnundur durumdan, gitmelerden… Oynadığı oyunu kazanmıştır artık, duygularını alt etmiş ve de galip gelmiştir. İstediğin kadar inkâr et, gitmektesindir artık. Yanından geçtiğin her ağaç giderek anlamsızlaşır, yol arkadaşların tümden kaybolur. Birileri telefonlar konuşur, birileri biletlerden sorumludur, sense istemediğin ne kadar şey varsa hepsinden. Birileri sana kendi hayatından bahsetmeye teşebbüs eder, sen dinlemezsin. Yüzünde gülümsemeye ayarlanmış iki dudak, donuk bir çift göz, özlediği kokuları geride bırakan bir burun, kalbin yorgun… Aklın galibiyeti kutlamakta. Şimdi ‘hoşça kal’ demek ve kalabildiğin kadar ‘hoşça kal’mak zamanı hayatta.


                                                                                                                             C.Ö.

yeniden baslat