27 Temmuz 2011 Çarşamba

Biz başka türlü buluşuruz belki

Belki beraber ölürüz, ne dersin?
Ben istemem, okunmasın cenazemizde dua.
O şarkı çalınsın, o malum şarkı…
On dokuzumda beni sana getiren,
Yirmimde senden götüren,
Ama nefes aldığım her an içimi titreten…
Kaç yüz km, kaç yokuş kaç iniş var bilmiyorum, aramızda.
Kaç saat? Ya da bedenin ne kadar uzakta?
Ya ruhun…   Neyse…
Şimdi cesaretim yok sana nasılsın diye sormaya.
Ama…
Ama bugünlerde bir 27 furyasıdır gidiyor.
Çok kalmadı sevgilim. Buluşmak biraz sabır istiyor.
Sebepler, sonuçlar, falanlar filanlar girdi hep aramıza.
Birlikte yaşayamadık ama…
Belki birlikte ölürüz, ne dersin?

                                                                                       c.ö.


17 Temmuz 2011 Pazar

çuf çuf larda düşünmek..

Tren yolculuğu… Çocukluğumdan beri ne kadar az yaptıysam o kadar çok seviyorum tren yolculuğunu ve şimdi daha çok seviyorum çünkü beni ona götürüyor. Kalbimi alaşağı eden o adama…
Ne gariptir tren yolculuğu. Hiç bilmediğiniz diyarlardan geçersiniz. Ömrü boyunca hiç koklanmadan ölüp gidecek olan çiçeğin yanından geçer ama diğer herkes gibi siz de koklayamazsınız. Taze bahar havasını camın ardından izler, güneşin ışıklarından kaçıp gölgeye saklanıverirsiniz. Dökülen yaprakların hışırtısı duyulmaz, çırılçıplak kalan ağaçların arasında koşulmaz. Aslında düşünecek en güzel zamandır tek başına yapılan bir tren yolculuğu… Geçmişi, geleceği, yapılmakta olan şeyi… Duyguları, düşünceleri… Hatta düşünmeyi bile düşünebilirsiniz. Kafanız o emektar trenin pencere kenarına yaslanmış ve vücudunuz hiç bilmediği yerlerden geçerken aklınız derin bir nefesle dalar düşüncelerin arasına…
Hep aklıma gelir, hayat da bir tren yolculuğu gibi midir? Yolculuğun sonuna doğru yol alırken yanından geçtiğimiz şeylere hep seyirci mi kalırız? Elimizi uzatsak dokunabileceğimiz fakat bir saniye sonrasının artık her şey için geç olacağı olaylar bütünü ne kadar yer kaplar hayatlarımızda? Zamanlama meselesi midir mutlu olabilmek?
‘Ya hep beklerim ya da çoktan kaçırmışımdır zamanını’ Yemyeşil çimenlikler arasında yuvarlanmayı beklerken sonbahara rast gelmişim hayatım boyu. Peki, ya bu sefer doğru zamanlamaysa?
Evet, ilk defa sonbahar bana bambaşka mutlulukları, bambaşka diyarları getirdi galiba. Her ağaçtan dökülen her bir yaprak yerine, yemyeşil yapraklar filizleniyor gövdemde, baharı müjdeliyorlar üstelik. Cesaretlendiriyorlar. Farkındalığın menziline giriyorum. Karşıma çıkan her güzellik benim için. Yanından geçip gitmek zorunda değilim artık o çiçeğin. Yanımdasın ya, hiç bilmediğim bir yerde , dur diyecek kadar makiniste,cesurum artık..
Tenim sabırsızlanıyor güneş ışıklarını hissetmek için, kanım daha hızlı akıyor ve kulaklarım kuş seslerini bekliyor. Ellerim ve gözlerim ve dudaklarım… En çok da ruhum…

                                                                                                    C.Ö.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Zıtlıklar bir aradayken güzeldir

Yakalandım! Eyvah! Seni düşünürken, senden konuşurken yakalandım. Hesabını veremeyeceğim hayaller peşindeyken…
Kış günü olmuş, boyumuzdan büyük adam yapmışız kardan..
Yaz gecesi olmuş aniden, sahilde gitar sesi ve ona eşlik eden aşkımızın ateşi…
İçine sığamadığımız deniz güncesi, dışına taşamadığımız kumdan kalesi…
-anne tamam, dürtme artık, vazgeçtim rüyamdan, uyumuyorum da işte!
 Düşündüğümde…  Yani bazen…  Düşünebildiğimde…  Her şey zıttıyla var olmaz mı hayatta? Varlığa değer kazandıran yokluktur aslında. İhaneti görmezsek sadakatin kıymetini nasıl öğreniriz? Küs olmasaydın onunla, barışın varlığı bir şey ifade eder miydi acaba?  Aşksızlığı yaşamalı ki aşkın görkemi  anlaşılmalı. Yani yalanlar kıymetlidir. Yani bazen sırf baştan başlayabilmek için bitir.
-vallahi uyandım anne, bırak, tamam!
‘Şimdi’lik bir durum bu, biliyorsun sen. Sırf geri dönebileyim diye gittim ben. Anılar şuracığımda beklerim, doğru zaman gelsin, koca bir tesadüf bizi yine yeniden bir araya getirsin.
-anne, susar mısın artık!
……
Ya da.. Ya da boşver, sen konuş benimle hiç değilse…  Saçmalasan da bir şeyler söyle. Ne de olsa sustuğunda kayboluyorum, sessizlik yaramıyor bana. Ne de olsa ne istediğimi bilmeyen ben, sustuğunda da konuşmanı bekleyeceğim.

                                                                                                                C.Ö.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

karmakarışık.

Kuşlar diyorum, ezan vakti ne güzel ötüşüyorlar. Tanrının en seksi yanı gibisin, müezzinin sesi bile seni çağrıştırıyor.
Mavi en sevdiğin renkmiş, benim de öyle. Acaba bu kez kaybolabilir miyim gözünün mavisinde?
Tatile gidelim. Biraz yağmur yağsın. Biz de gece yarısı çırılçıplak denize girelim.
Kuşlar tabii, ne de güzel ötüşüyorlar...
Birlikte hangi sporu yapsak diye düşünüyorduk hani. Ben buldum. Günün en aydınlık saatinde sevişelim.
Mesela sen kokteyl hazırla, bir boka yaramayan içkileri birleştirerek, ben yine de sarhoş olayım ama..
Benden hiç bir şey olmaz be mavi, bence sen benden kaç en kısa zamanda. Sanat asla mutluluktan doğmaz, biliyorsun ya, boşuna değil bu hüzünlü deniz... İşte o yüzden mutluluk yasak bana. 

yeniden baslat