26 Mayıs 2013 Pazar

Bir Korku ve Bir Kendi

     Şimdi oldu işte. Şimdi ben oldum. Canım acıdı, ben acımadım kendime. Koştum, kendimi buldum. Bedenimi bırakıp bir yerlerde, ruhumdan saklanmıştım. 'Yeni bir evren keşfettim' dedim.  'Bre zındıklar, bakın burada ne var!'
    
     Hiçbir şey yoktu oysa ve hiç kimse. Sessiz sedasız... Kullanıp atılmış hayatlar arasında gezindim durdum. Ağlayan insanlar vardı ve daha çok ağlayanlar, dönemedikleri mazileri için ağlıyorlardı. Yaşamadan hiç, yaşlanmışlardı. Hepsi birbirinin her şeyi olmuştu önce ve hiçbir şeyi sonra. Eşlerin değiştiği oyunlar oynamışlardı tüm hayatları boyunca. Hepsi birbirinin her şeyi olmuştu önce ve hiçbir şeyi sonra.

    Sordum: 'Neden ağlıyorsun?' Duyulmadı sesim. Sonsuzluğun duvarlarına çarptı, yankılandı ama hiç duyulmadı. Delirmiş gibiydi biri. Konuşuyordu. Durmadan. Soluklanmadan. Her çığlığı eziyordu önüne çıkan. Bekledim. Boşluğa konuşuyor fakat birine anlatıyor gibiydi. Kulak verdim. Başını iki elinin arasına almış sızlanıp duruyordu; 'Keşkelerim' , sesler yükseldi bir anda. Biraz ileride toplanmış bir koro, son bir şarkı söylüyor gibiydi. 'Keşkelerim, ben pişmanlığın vücut bulmuş haliyim. Ve keşkelerim...'

     Şimdi oldu işte. Şimdi ben oldum. Hiç korkmuyorum. Bildiğim bir şey var, bugün varım yarın yokum. Sakin bir ıslıkla tüm korkularımı savuşturdum.

     İşte şimdi yaşıyorum. 

                                 
                                                                                        C.Ö.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Ertele'me

     İşte benim korkum. Yine, yeniden başa dönmek üzreyim, bir yenilgiyi kabullenmek üzere...

     Başarılı olduğum hiçbir işi ertelemedim, ertelediğim hiçbir işte başarılı olamadım. "Zamanında denemezsen çocuk yapmayı, tohuma kaçarsın. Mevsiminde ekmezsen fidanı, meyve vermez Yaratan. Her şeyin bir zamanı var. Doğru zaman, tutkuyla istediğin işte 'o' an." derdi rahmetli. Hakkı da varmış. 'O' anın dokusuyla uyuşmuyor ertelenen duygular.

     Hele ki mehtap gibi yoğunsa,
     Yıllardır beklediğin tren gelmiş, durmuşsa senin istasyonunda,
     Elmas gibi kıymetli sorular varsa aklında,
     Mavi bir merak yüreğine oturmuşsa,
     Bir kadeh de senin için içiyorsa,

    Zamanıdır tam da!

Yazılacak şey çok. Beklemeye vakit yok.



                                                                            C.Ö.

21 Mayıs 2013 Salı

Rüya

-Kopkoyu bir geceden...

     Ben istemiştim ki konuşmayalım, konuşmadan anlaşalım. Bir balık olsun ortada, iki kadeh beyaz şarap iki yanında. Ben istemiştim ki şaraplarımızı yudumlarken bakışalım, birbirimizin ruhuna karışalım. Oyuncaklarımızı paylaşalım. Bildiğimiz tüm yolları arşınlayalım, bilmediklerimizde kaybolalım.

-Gürültülü bir geceden...

     Ben istemiştim ki hiç kimse konuşmasın, elden ele Cemal Süreya'nın kitabı dolaşsın, adı da 'Üstü Kalsın'. Yanlış mı anlatmışım, bütün dünya konuşmaya başladı bir anda. Aradan  birkaç kelime seçebildim ancak; 'dur', 'ara', 'yanlış',  'oyun'... Anlamlandıramadığım birkaç kelime... Bir ihtimal daha; anlamlandırmak istemediğim. Çünkü beklediğim yalnızca sendin.

     İstemiştim ki sen sustur herkesi ve bir beni dinle, yalnız benim sessizliğimi. Bir yudum alalım ve gamzelerinde mutlu olalım.

     Ben istemiştim ki...

     Ben inanmayı istemiştim. Hiç şarap içmedik. Sen bozdun sessizliği. Sen konuştun önce ve sonra herkes.  Hiç kaybolamadık birlikte ve hiç Cemal Süreya okuyamadık.

    Daha önceden çizilmiş yollar vardı etrafımızda, bir de keşfedilecek olanlar aşkla. İşte bir yol ayrımı daha en başta. Ben elini tuttum, sen bıraktın. Ben 'senin için' dedim, sen kendin için olduğunu söyledin. Öyleyse ayrılacaktı yollarımız. Önce dayanamam sandım. 'Gitme' dedim, gitme diye senleştim. Ama olmazdı böyle, bana göre değildi limitler, sudan sebepler. Ardarda gelen iki ihtimal vardı benim için; Kışın ortasında avucuma konan kelebek sandım seni, sardım sarmaladım yaşayasın diye. Birlikte yaşayalım diye minik bir yuva yaptım.  Üç günlük ömürmüş, umursamadım. Kelebek oldum seninle. Sonra... Sonra göç ettin benim olduğum yerden (ki kelebekler göç eder mi bilmem) Seninle geldim, denedim. Sen oralı bile değildin. 'Madem öyle' dedim, 'uç sen kelebek, uç git'

     Ve uyandım sonra. Tatlı bir heyecan, mis kokulu bir rüyaymış meğer. Baktım, penceremde kelebek yoktu. Oturdum bir yazı yazdım, hiç gelmeyen bir kelebeğin gidişine dair.

     'Hoşçakal kelebek' dedim, 'hoşçakal, hayatımın yalnızca iki sayfası senin.'



                                                                                                 C.Ö.

yeniden baslat