16 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Yeni Türkü hikayesi

Ben senin yanında hiç kendim gibi olamadım ki. Beni sevmezsin diye korktum. Deli doluluğumu görmedin, hazır cevaplığımı bilmedin, çekilmez hallerimle tanışmadın. Bu yüzden dümdüzdü her şey. Tartışacak bir konumuz dahi olmadı, ne acı. Korktum işte beni sevmezsin diye. Kendim olmadım, senin istediğin gibi olmaya da çalışmadım. Sen de beni sevmedin zaten, bir şey de istemedin. Eskişehir - Ankara yolu gibiydik, dümdüz ve sıkıcı. En başından söylemeliydim sana bu şarkıyı... İstersen hiç başlamasın, bu hikaye eksik kalsın... Fakat insan sevince böyle şeyleri akıl edemiyor tabii. Hele bir de uzun süreden sonra ilk kez geliyorsa aklına uyurken üşümesin diye birinin üstünü örtmek, tek bir şarkı söylenebiliyor elbet. Aşk yeniden, bir masal gibi gülümserken ...

Artık seni her düşündüğümde ya da her gördüğümde Oğuz Atay düşüyor aklıma birkaç cümlesiyle; 'Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan, bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar oynamak istemiyorum albayım.'
Sen, hayatları oyun bahçesi sanan ve bahçe bahçe dolaşan, masumiyetini yitirmiş küçük bir çocuktun gözümde. Ancak küçük ve tehlikeli oyunlar cezbediyordu seni. Ve bir müddet daha kalmanı sağlıyordu belki. Bense istemiyordum küçük oyunlar oynamayı, apaçıktı sana gelişim. Sevgiyle gelmiştim. Yine de, henüz gelirken biliyordum bu 'dümdüz'lükten çabucak sıkılacağını, kendine yeni oyunlar ve alanlar arayacağını. Bu durum gerçekleştiğinde de hiç şaşırmadım, yalnız bir konuda yanıldım. Masumiyetini yitirmiş de olsan, çocuktun gözümde. Giderken veda eder ve neşeli bir hoşçakal şarkısı söylersin sanmıştım. Meğer korkak bir yetişkinmişsin sen de.

Gidişin hüzünden ziyade şaşkınlık yaratmıştı bünyemde, giderken herhangi bir haber vermeyişinse kocaman bir güvensizlik -insanlar sessiz sedasız mı giderlerdi hep- Sana inanmış olmamın bedeli açıkça ortadaydı, bir daha kimseye inanamamak. Bana güven... diyor Candan, her gün başka bir tanıdık yüzün ardından.

Gittiğin iyi oldu belki, zira küçük oyunlar oynamak istemiyordum.
Yine de, bazen dalgalanıyor içim, ah davranabilseydim, beni yakıp da gidemezdin...

10 Kasım 2013 Pazar

Bir gün bekleme. O gün geleceğim.

...
Bir masa, şaraba kendini adam sandıranın adıyla.
Etrafında dört kişi, ikisi belli, ikisi tesadüf eseri.
Fonda dert yanan zat-ı muhterem, pek içli.
Akşam olunca ağlarmış meğer gizli gizli.
...

yeniden baslat