27 Mayıs 2014 Salı

Bazı hikayeler anlatılmaz -1

Öksürüyordu adam. Oysa iki dudağının arasından çıkan nefesi değildi yalnızca. Bir pisliği atmaya çalışıyordu öksürürken. Belki günahlarından arınmaya çalışıyordu.

Gülümsüyordu kadın.

Hayatımda daha önce hiç görmemiştim böyle içten bir gülümseme. ‘Seni affettim’ dercesine, daha önce isyan ettiği her şeyi mahzun bir hüzünle kabullenircesine gülümsüyordu.

Adam ölümün sıradanlığına (eşitliğine) bir adım daha yaklaştıkça kadın daha çok affediyordu sanki.

Etraflarındaki her şey, herkes bir ‘an’da takılıp kalmış, donmuş şekilde duruyordu. Tırnaklarını yiyen incecik bir kız, sabahtan akşama dedikodu eden bir grup kadın, yanındaki genç adamla ağır ağır tartışmakta olan kelli felli İstanbul beyefendisi. Hepsi o ‘an’a takılı kalmışlardı.

Bir tek ben biliyordum olanları, bir tek ben hissedebiliyordum ortalıkta dolaşıp duran duygusuzlukları. Fark etmiyordu artık benim için insanların yaşamaları. Ya da gerçekten yaşamaları… Hayatlarının tamamına bulaşmış bir pislik içinde boğuluşları.

Sigara içmekten elleri sararmış, bıyıkları tel tel olmuş adamın öksürüğüyle dünyayı sonsuz sükûnetle kabullenen kadının tebessümü arasındaki sessiz diyalog her şeyden daha samimi geliyordu artık bana. İki insan vardı dünyamda ve iki duygu yalnızca.

Kabullenme ve arınma.




1 yorum :

  1. Arınmak mümkün mü bunca karanlıktan, yorgunluktan sonra? Gerçi kabullenmekten başka bir çare de yok yaşamaya, ya da nefes almaya. Bazı duygulara aşina olunca, diğer her şey yabancılaşmaya başlıyor sanırım.
    Bayağı geç keşfettim burayı ama çok güzel yazıyorsunuz, kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil

yeniden baslat